TÜRKİYE’DE KADININ TOPLUMSAL VE HUKUKİ STATÜSÜ

Mart 24, 2008 at 10:50 am (SOSYAL BİLGİLER)

TÜRKİYE’DE KADININ TOPLUMSAL VE HUKUKİ STATÜSÜ
Çağımızda kadınlar, erkekler kadar geniş bir toplumsal hareketliliğin içerisinde kendilerini bulmaktadırlar hareketliliğin gerçekleşmesinde toplumsallaşma olukça büyük bir öneme sahiptir.
Endüstri Devriminin gerçekleştiği 18. yüzyılda Batı’da sanayileşme hareketleriyle beraber, kadınlar çalışma hayatında aktif olarak yer almaya başlamışlardır.
Ülkemiz açısından bu dönem 19. yüzyılda Osmanlı Devleti ile ücretli olarak ekonomik alanda katkılarda bulunulmuşsa da gerçek anlamda Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kuruluşuyla Atatürk önderliğinde başlatılmıştır. Ekonomik alanda olduğu kadar, sosyal alanlarla da, erkeklerle kadınların eşit bir konumda bulunulması amaçlanmıştır. Böylece;
* 1923 yılında İzmir İktisat Kongresi
Kadın İşçilere Temsilcilik Hakkı Tanınması
* 1924 yılında Teşkilat-ı Esasiye Kanunu
Öğrenmede Eşitlik ve Statü Getirilmesi
* 1926 yılında Türk Medeni Kanun ile erkeklere tanınan ayrıcalıkların kaldırılmasıyla birlikte Türk kadınlarına modern hak ve hürriyetler bakımından eşit olmalarında önündeki engeller kaldırılmış oluyordu.
II. Dünya savaşının sonrasında, özellikle de 1960’lı yıllardan itibaren eğitimde kendini göstermek için uğraşı vererek bilgilenen kadınlar, erkeklerle aralarındaki farklılıkları gidermek için uygulanan ayrımcı politikalara karşı çıkmışlardır. Bunun için kendilerini iş hayatında gösterebilmek için var olan sorunlara akılcı ve orijinal çözümler aramaya başlamışlardır. Bu doğrultu çerçevesinde de bu tarz düşünen bireylerle ortak kararlar alarak, örgütlenmek için bir araya gelmişlerdir. Sonrasında feminizm akımı ortaya çıkarak, kadın-erkek eşitliğinin resmi olarak gerçekleşmesi hedeflenmiştir. Böyle bir eşitliğin olması koşulunda ancak demokratikleşmenin tam anlamıyla uygulanacağı anlaşılmaktaydı.
Her geçen gün yeni bir değişik geçiren bilim ve teknoloji ile, dünya gitgide küçülmekte. Böylece ülkeler birbirlerini daha iyi tanıyıp, birbirleri ile karşılaştırmalarını daha somutlaştırabilmektedirler. Yapılan karşılaştırmalarda, kadınların ülkeler arasındaki gerek politik, gerek iktisadi, gerekse sosyo-kültürel ilişkiler yönlerinden benzerlik ve farklılıkları daha belirginleşmektedir. Bu açılardan bakıldığında Türkiye, 3. dünya ülkeleri ile Avrupa ülkeleri arasında yer almaktadır. Ülkemiz 3. dünya ülkelerine göre iyi bir konumda iken, Avrupa ülkelerine göre daha geride yer almaktadır.
Sanayileşmiş toplumlarda kadının eğitimine önem verilerek, özellikle yüksek öğrenimlerinin sayısı giderek artmaktadır. Bu eğitim dereceleri kadınlar açısından mesleğe hazırlamada, dikey bir hareketliliğe yol açmaktadır.
Eğitimle birlikte kadınlar genel olarak toplumsal konumlarında bir yükselme durumu gözlenecektir. Kadınlar, bu sayede ekonomik özgürlükleri kazanmanın yanında, siyasal süreçte yer alarak katılımlarda bulunarak, siyasal konum da elde edecekler ve özgüvenlerini sağlayacaklardır.
Ülkemizde Türk Medeni Kanunu’nun kabulü ile Türk aile yapısının esas biçimi ve kadın-erkek ilişkilerinin nasıl olması gerektiğine ilişkin kurallar bulunmaktadır.
Türkiye’de kadınlar genelde kır-kent göçleri sonrasında oluşan çarpık kentleşmenin bir göstergesi olan gecekondularda yaşayan kesimi oluşturmaktadırlar. Bu kadınların sunulan imkanlardan oldukça az düzeyde yararlanan, eğitim seviyesi düşük, ekonomik geliri olmayan erkek egemenliğinin altında ezilen kişilerden oluşmaktadırlar. Bu kadınlarda, geleneksel yaşamın izleri sürmektedir. Dolayısıyla, çağdaş hayatın belirleyicileri hissedilmemektedir.
Ağır işlerde çalıştıkları halde, ekonomik güce sahip olamayarak, ücretsiz aile işçisi durumdadırlar. Aile içerisinde de, söz sahibi olamadıklarından, erkeğin verdiği kararlara uymak zorunda kalmışlardır.
Kentli kadınlar ise gecekondularda yaşayan kadınlara göre daha fazla olanaklara sahiptirler. Bunun yanında sosyal rolleri ve topluma karşı sorumlulukları artmıştır. Evinin yanında, iş hayatında da, çalışan ve ailesinin geçiminde katkıda bulunmak için çabalayan kadınların, eşleri ve çevreleri tarafından yardıma ve desteğe ihtiyaçları vardır.
Çocuk dünyaya getirme aşamasında çalıştığı yerinden yeterli desteği alamayan kadınlar, ne yapacaklarını bilemeyerek, bocalamalar içerisinde kalırlar. Çocuğunu dünyaya getirdiğinde, çocuğun bakımı ile ilgilenecek kurumlara güvenmemekte yada bu kurumların fiyatlarının yüksek olması nedenleriyle endişeye kapılmaktadırlar. Toplum tarafından uygulanan zorlamalarla karşılaşan kentli kadınlarımızın bu acı durumlarından kurtulmaları için oluşagelen sorunları önleyici kurallar konulmalıdır. Böylece bu paradoks durumundan uzaklaşılacak ve güven verici ortamların oluşması sağlanacaktır.
Bu, kentli kadınlarımız iş hayatında bulunmalarına rağmen, zaman zaman aile içerisinde söz sahibi olamayarak, şiddet yaşamak zorunda kalmaktadırlar. Bunun yanı sıra, mirastan ve boşanmalardan mal ve mülklerden pay alamayarak, temel haklardan yoksun kalmaktadırlar.
Ülkemizde gecekonduda yaşayan kadınlar ve kentte yaşayan kadınların yanında ayrıca tamamen kendini yetiştirmiş kadınlarımız da bulunmaktadır. Bu kadınların oranı oldukça düşük olsa da gün be gün artış göstermektedir. Eğitim olanaklarından olabildiğince yararlanmayı bilmenin yanı sıra her türlü değişime açık olmaları da ilerleme kaydetmelerinde önemli bir noktayı oluşturmaktadır.
Cinsler arası eşitsizlik durumunun siyasal, iktisadi, toplumsal ve hukuksal açılardan farklılıkların ortadan kalkmasıyla olumlu bir çözümü varılabilir.
Çalışma hayatında kadınlarla, erkekler arasındaki ayrımcılıklar giderilmeli, her iki cinse de eşitlik esasına dayalı kurallar getirilmelidir.
Türk kadınının güvencesi için yasal işlemler imzalanmış olsa da tam manasıyla bu çalışmalar hayata geçirilememiştir.
Batılı ülkelerde bu konu üzerinde çok fazla hassas davranılmasına rağmen, ülkemizde bu durum üzerinde gereken önem gösterilmemiştir.
Resmi kurum ve kuruluşlarda kadınlara yönelik ciddi çalışmalar yapılmalı. Kadınlarımızın faaliyetleri gündeme taşınmalı. Erkeklerin kadınlarla aynı mesleksel statülerde bulunabilecekleri, aynı eğitimi aldıkları sürece gerçekleşebileceği ifade edilmelidir. Adaletle ilgili yetkililer tarafından kadın-erkek sorunlarına eşitlikçi çözümler getirilebilmeli. Medyada kadınlarla ilgili sistemli programlar gösterilmeli.
Bu yönde alınacak tedbirler Türk kadınlarının toplumda daha aktif olmasını ve daha saygın bir kimliğe bürünmelerini sağlayacaktır.
Sonuçta, fırsat eşitliğinin sağlanmasının mutlaklığının en güçlü savunuculuğunu yapan Batılı ülkelerden örnek alınarak, Batılı yaşayış tarzı sosyal bünyemize uygun bir şekilde aktarılmalıdır. Sonrasında, eşitsizlik hallerinin önlerinin tıkandığı gözler önüne serilecektir.
Demokrasinin gerçekleşmesindeki engeller ortadan kalkarak, gelişmelerin yaşanması hiç de zor olmayacaktır!

Yorum bırakın