İNSANDA SOLUNUM VE BOŞALTIM SİSTEMİ

Mart 22, 2008 at 12:49 pm (BİYOLOJİ)

SOLUNUM ve BOŞALTIM SİSTEMLERİ
A. SOLUNUM SİSTEMİ
Hava ile kan arasında gaz değişimini sağlayan organlara solunum sistemi denir. İnsanlar akciğerli solunum sistemini kullanırlar. Solunum sistemi kanal şeklinde olup farklı organlardan oluşur.a. Burun : Havanın vücuda girdiği organdır. Yapısında kıllar, mukus bezi, nemli deri, kılcal damarlar, kıvrımlı kemik kanalları (sinüs) bulunur. Alınan havanın temizlenmesini, ısıtılmasını, nemlendirilmesini ve kokusunun alınmasını sağlar.b. Yutak : Yapısındaki kapakçık yardımıyla solunan havanın nefes borusuna geçmesini sağlar.c. Nefes borusu : Havanın akciğerlere taşınmasını sağlar. Yapısındaki kıkırdak halkalar soluk borusunun sürekli açık kalmasını, kaslar borunun çapının değiştirilmesini, mukuslu siller de yabancı maddelerin tutulmasını sağlarlar.Soluk borusunun başlangıç kısmına gırtlak denir. Gırtlağın yapısında kıkırdaklar, ses telleri ve kaslar bulunur. Nefes verilirken konuşma sesinin oluşmasını sağlar.d. Bronşlar : Solunan havanın sağ ve sol akciğerlere taşınmasını sağlar. Havanın akciğer içinde yayılmasını da bronşçuklar sağlar.e. Akciğer : Havanın kana geçmesini ve kanın temizlenmesi sağlar. Akciğerde gaz değişimini sağlayan balon şeklindeki birimlere alveol (hava kesesi) denir. Alveoller, kılcallardaki kirli kan ile akciğerlerdeki temiz hava arasında yoğunluk farkına göre difüzyonla gaz değişiminin yapılmasını sağlarlar.Akciğerler göğüs boşluğunda sağlı sollu 2 kısımdan oluşur. Sağ akciğer 3, sol akciğer 2 parçalıdır. Akciğerin yapısında kas, kıkırdak, kemik gibi yapılar bulunmaz. Tamamen epitel dokunun zarlarından oluşur.f. Diyafram ve kaburga kasları : Solunumun yapılmasına yardımcı olan yapılardır. Kasılıp gevşeyerek iç basıncı değiştirerek akciğerin çalışmasını sağlarlar.Nefes Alma Olayı– Omurilik soğanı akciğerin çalışması için uyartı gönderir.– Akciğer çevresindeki diyafram ve kaburga kasları kasılır.– Göğüs boşluğu öne ve alta doğru genişler.– Akciğerler büyür.– İç basınç düşer.– Dışarıdan temiz hava çekilir. – Alveollerde gaz değişimi yapılır.Nefes verilmesi sırasında, nefes almadaki olayların tersi yapılır.B. BOŞALTIM SİSTEMİBesin maddelerinin hücrelerdeki metabolik olaylarda kullanılması sonucu oluşan ürünlere artık denir. Vücuttaki suyun fazlası, tuzun fazlası, minerallerin fazlası, vitaminlerin fazlası, asitler, gazlar, amonyak, üre ve ürik asitler, ilaçlar artık özelliğinde olup hormonal düzenleme sonucunda boşaltımla dışarı atılabilir.Artıklar dolaşım sıvısı olan kanda bulunur. Kan boşaltım sistemi organlarında süzülerek artıkları ayıklanır. Boşaltım sistemi farklı organlardan oluşur.Böbrek atar damarı : Yapısında bol artık bulunan kirlenmiş kanı organlardan böbreğe doğru getirir.Böbrek toplar damarı : Böbrekte temizlenmiş olan kanı kalbe doğru taşır.Böbrek : Kanı süzerek artıkları ayıklar ve sulandırarak idrarı oluşturur. Kanın bileşimini belirli sınırlar içerisinde düzenler.İdrar kanalı : Artıklı sıvıyı (idrar) idrar kesesine taşır.İdrar kesesi (Mesane) : Gün boyu oluşan idrarı depolayarak belli zamanlarda dışarıya atar.Böbrek, boyuna kesildiğinde 3 kısımdan oluştuğu görülür. Dış kısmında kabuk, iç kısmında havuzcuk bulunur.Kabuk kısmı : Kanın süzülmesini sağlayarak artıkların kan sıvısından ayrılmasını sağlar.Öz kısmı : Süzüntüde bulunan yararlı maddelerin tekrar kana geri alınmasını sağlar.Havuzcuk : Artıkların toplandığı idrarın oluştuğu kısımdır.Bundan başka deri, akciğer ve karaciğer boşaltım yapılmasına yardımcı olur. Deri terleyerek, akciğer solunum yaparak ve karaciğer zehirli maddeleri etkisiz hale getirerek boşaltıma yardımcı olur.

Kalıcı Bağlantı Yorum Yapın

İNSANDA DOLAŞIM SİSTEMİ

Mart 22, 2008 at 12:46 pm (BİYOLOJİ)

DOLAŞIM SİSTEMİNİN KISIMLARI
Dolaşım sistemini kalp, damarlar ve kan dokusu oluşturur.1. KalpGöğüs boşluğunda bulunan çizgili kaslardan oluşmuş bir organdır. İstemsiz, hızlı, güçlü ve uzun süreli olarak çalışır. Böylece kan sıvısının damarlarda akmasını sağlar. Kalp, kulakçık ve karıncık olmak üzere 2 kısımdan oluşur.Kulakçık : Kan sıvısını kalbe doğru çeken kısmıdır. Sol kısmı vücut toplar damarına, sağ kısmı akciğer toplar damarına bağlıdır.Karıncık : Kan sıvısını organlara doğru pompalayan kısımdır. Sol kısmı vücut atar damarıyla, sağ kısmı akciğer atardamarıyla bağlantılıdır.Kalbin sağ tarafında kirli kan (CO2 oranı fazla) ve sol tarafında da temiz kan(O2 oranı fazla) bulunur.Kalbin çevresinde koruyucu olan perikard adlı kaygan zar bulunur. Bu zar kalbi dış etkilerden korur. Kalp üzerinde bulunan damarlara koroner damarlar denir. Bu damarlar kalbin hızlı bir şekilde beslenmesini sağlar.Kalbin kulakçık ve karıncıkları art arda ritimsel olarak kasılıp gevşerler. Kulakçıklar kasılırken karıncıklar gevşer ve kan sıvısı kulakçıktan karıncığa doğru akar. Karıncıklar kasılırken kulakçıklar gevşer ve kan sıvısı organlara doğru pompalanır. Kalbin kulakçık ve karıncıklarının kasılması dakikada ortalama olarak 70 – 80 kez gerçekleşir. kasılma hızı hormon ve sinirler etkisiyle artırılıp azaltılabilir.2. Damarlarİçerisinde kan sıvısının dolaştığı boru şeklindeki yapılara damar denir. Özellik ve görevine göre 3 çeşidi bulunur.a. Atar damarlar : Kalpten organlara kan götüren damarlardır. Vücut ve organ atar damarlarında temiz kan, akciğer atar damarında kirli kan bulunur. Yapısında kalın düz kas tabakası bulunur. Kan basıncı ve akış hızı yüksektir.b. Toplar damarlar : Organlardan kalbe kan getiren damarlardır.Organ toplar damarlarında kirli kan, akciğer toplar damarında temiz kan bulunur. Yapısında ince düz kas tabakası bulunur. Kan basıncı ve akşı hızı düşüktür.c. Kılcal damarlar : Atar damarlar ile toplar damarlar arasında bulunur. Kanın atar damardan toplar damara geçmesini sağlar. Yapısında kas dokusu bulunmaz. Kan basıncı normal ve kanın akış hızı en düşüktür. Kalbin çalışması sırasında damarlarda oluşturduğu sarsıntılara nabız denir. Kanın damarlarda akarken oluşturduğu basınca tansiyon denir. Nabız ve tansiyon arttığında damarlardaki kanın akış hızıda artar. Kalpten çıkan kirli ve temiz kanın dolaşma mesafesi ve özelliğine göre 2 çeşit dolaşım kullanılır.Küçük kan dolaşımı : Kalpten çıkan kirli kanın akciğerlerde temizlenmesini sağlar. Kalbin sağ karıncığından başlar ve sol kulakçığında biter.Büyük kan dolaşımı : Kalpten çıkan temiz kanın vücut organlarına ulaşmasını sağlar. Kalbin sol karıncığından başlayıp sağ kulakçığında biter.3. Kan SıvısıBaşlı başına bir doku olup, sıvı ve akıcıdır. Su oranı çok yüksektir. Yapısında hücrelerin ihtiyacı olan maddelerle, metabolizma sonucu oluşan zararlı maddeler bulunur. Kan sıvısında; su, mineral, oksijen, karbondioksit ve kan hücreleri bulunur. Kanın yapısında özel görevler yapan kan hücreleri taşınır.a. Alyuvarlar : Kırmızı renkli ve kanda en fazla bulunan hücrelerdir. Oksijen ve karbondioksitin taşınmasında görev yapar.b. Akyuvarlar : Beyaz renkli ve kanda en az bulunan hücrelerdir. Mikropların yok edilerek bağışıklığın sağlanmasında görev yapar.c. Kan pulcukları : Hücre parçaları olup üzerinde pıhtılaşma proteinlerini taşır. Kesilen ve zedelenen damarların onarılmasında görev yaparlar.B. KAN GRUPLARIKan gruplarının oluşumunda alyuvarlar üzerindeki özel protein çeşitleri ve kandaki antikor çeşitleri etkili olur. Alyuvarlar üzerinde A, B ve Rh tipinde 3 çeşit proteinin bulunma durumuna göre farklı kan grupları oluşur.Alyuvar üzerinde;A proteinleri varsa — A grubu,B proteinleri varsa — B grubu,A, B proteinleri varsa — AB grubu,A, B proteinleri yoksa — O grubu,Rh proteinleri varsa — Rh+ grubu,Rh proteinleri yoksa — Rh– grubu,Ayrıca, kan sıvısında yabancı proteinleri çökelten özel antikorlar bulunur. Bunlar A antikoru, B antikoru ve Rh antikorudur.A grubunda – B antikoru, B grubunda – A antikoru, 0 grubunda – A, B antikoru, Rh– grubunda – Rh antikoru bulunur.Yaralanma, ameliyat, hastalanma durumlarında vücuttaki kan sıvısı yeterli olmadığı için vericiden kan nakli yapılır. 2 çeşidi kullanılır.İdeal kan nakli : Herkesin kendi grubundan kan alıp vermesidir.A « A, B « B, AB « AB, O « O, Rh+ « Rh+, Rh– « Rh– şeklinde yapılır.Zorunlu kan nakli : Kendi grubundan kan bulunmadığı zamanlarda yapılır.MİKROPLAR ve BAĞIŞIKLIK OLAYIVücudu oluşturan organ ve sistemlerin çalışmasının bozulmasına hastalanma denir. Soğuk hava, zehirler, besinler, kimyasal maddeler ve mikroplar hastalanmaya neden olabilirler. Vücutta hastalık oluşturan bir hücreli mikroorganizmalara mikrop denir. Mikroplar iç parazit olarak yaşarlar. Yaşama ve çoğalmaları için insan vücudunu kullanırlar. Mikroplar vücuda besinlerle ağızdan, havayla burundan, kan nakli ile ve yaralanmalarla deriden bulaşabilir. Vücuda sızan mikroplar kan yoluyla yaşayabilecekleri hedef organa taşınarak yerleşirler. Her mikrop çeşidi kendisine has olan organa yerleşir.Nezle mikrobu – Burun, Kuduz mikrobu – Beyin, Hepatit mikrobu – Karaciğer, Verem mikrobu – Akciğer, Kızamık mikrobu – Deri, Zatürre mikrobu ® Akciğere yerleşir.Organlara yerleşen mikroplar hücreleri parçalanarak ve besinleri kullanılarak hızla çoğalırlar. Böylece vücutta hastalık belirtileri ortaya çıkar. Vücuda sızan mikroplar virüs, bakteri, protist ve mantar kökenli olabilir. Mikroplara karşı vücudu koruyan ve sızan mikropları yok eden yapılara bağışıklık sistemi denir. Mikroplara karşı bağışıklık 2 şekilde gerçekleşir.– Mikropların vücuda sızmasını önleme– Organlardaki mikropları parçalayarak yok etmeVücuda sızan mikropların yok edilmesinde akyuvar ve antikorlar kullanılır.Akyuvarlar hareketli olup mikropları yakalayarak sindirir. Antikorlar, özel proteinler olup mikrop ve toksinleri etkisiz hale getirir. Mikropların ürettiği zararlı maddelere toksin denir. Toksinlere karşı etkili olan antikorlara da antitoksin denir. Vücutta, kazanılma şekline göre 2 çeşit bağışıklık kullanılır.1. Doğuştan Kazanılan (Doğal) BağışıklıkKalıtsal olup bütün insanlarda benzer şekilde bulunur.– Deri üzerindeki ölü tabaka mikropları geçirmez.– Midedeki asitli sıvı besinlerdeki mikropları geçirmez.– Burundaki mukus havadaki mikropları tutar.– Ağızdaki tükürük giren mikropları tutar.– Anne kanından bebeğe geçen antikorlar bir süre kullanılır.– Kandaki akyuvarlar sızan mikropları yok eder.2. Sonradan Kazanılan BağışıklıkFarklı şekillerde karşılaşılan mikroplara karşı vücudun antikor üretmesi ve kullanmasıdır. 4 şekilde gerçekleşir. a. Hastalığın geçirilmesi : Hastalanan vücut mikropları tanıyarak antikor üretme yeteneği kazanır. Üretilen antikorlar bitse bile vücut sürekli antikorları yeniler.b. Vücuda yavaş yavaş sızan mikropların tanınması : İster istemez vücuda yavaş yavaş sızan mikroplar hastalanmadan tanınarak antikor üretme yeteneği kazanılır.c. Aşı olunması : Aşı içesinde zayıflatılmış olan mikroplar bulunur. Bu sıvı vücut kuvvetli iken uygulanır ve vücudun mikropları tanıyarak antikor üretme yeteneği kazanması sağlanır. Mikroplara karşı vücudu korur.d. Serum alınması : İçerisinde başka canlılara ait antikor bulunan özel sıvılara serum denir. Serum hasta insanların tedavi olması için uygulanır. Kullanılan antikorlar başka canlılardan alındığı için etkisi kısa sürelidir.Hastalıklara karşı bağışıklık kazanma süresine göre 2 çeşit bağışıklık kazanılır.Aktif bağışıklık : Mikroplara karşı uzun süreli olarak bağışıklık kazanılır. Vücut antikor üretme yeteneği kazanmıştır. Sonradan kazanılan bağışıklıktaki a, b ve c seçeneklerindeki durumlar bu bağışıklığı sağlar.Pasif bağışıklık : Mikroplara karşı kısa süreli olarak bağışıklık kazanılır. Vücutta başka canlılara ait antikorlar kullanılır ve kendisi üretmez. Serum kullanılması ile bu durum sağlanır

Kalıcı Bağlantı Yorum Yapın

İNSANDA DESTEK VE HAREKET SİSTEMLERİ

Mart 22, 2008 at 12:45 pm (BİYOLOJİ)

DESTEK ve HAREKET SİSTEMLERİ
İnsanların yer ve yönlerini değiştirmelerine hareket denir. Hareketi sağlayan organlar hareket sistemini oluşturur. Destek ve hareket sisteminin oluşmasında kemikler, kaslar ve eklemler kullanılır.1. İskeletKemiklerin birleşmesiyle oluşan yapıya iskelet denir. İnsan iskeletinde 210 civarında kemik bulunur. İskeleti oluşturan kemikler eklemlerle birbirine bağlanırlar. İskelet insan vücudunda;– Genel şeklini kazandırır.– Aktif hareketi sağlar.– İç organlara desteklik sağlar.– Merkezi sinir sistemini dış etkilerden korur.– Kan hücrelerini üretir ve mineral depolar.İnsan iskeleti özelliğine göre 3 kısımdan oluşur.a. Baş iskeleti : Kafatası kemiklerini oluşturur. Beyin ve beyinciği dış etkilerden korur. Çene kemikleriyle beslenmeyi sağlar. Yapısında yüz, elmacık, burun, çene ve şakak kemikleri bulunur.b. Gövde iskeleti : Vücudun karın ve göğüs kısımlarını oluşturur. İç organları tutar. Kalp ve akciğeri korur. Yapısında omurga, kaburga, kürek, köprücük, göğüs kemikleri bulunur.c. Üye iskeleti : Kol ve bacakların oluşmasını sağlar. Aktif hareket ve ellerin oluşmasında etkili olur. Uyluk, kaval, baldır, pazu, dirsek, parmak kemiklerinden oluşur.Şekil ve büyüklüğüne göre 4 çeşit kemik bulunur.Kısa kemik : Eni boyuna yakın olan kemiklerdir. El ve ayaklardaki parmak ve bilek kemikleri bu gruba girer. Uzun kemik : Boyu eninden uzun olan kemiklerdir. Kol ve bacaklarda bulunur.Yassı kemikler : Yüzeyi geniş, levha şeklindeki kemiklerdir. Kafatası, kaburga, kürek, köprücük, çene kemiği bu gruba girer.Düzensiz şekilli kemikler : Belli bir şekle sahip olmayan omurlar bu gruba girer.Kemiğin YapısıKemiklerin enine kesilmesi durumunda farklı yapı ve özelliklerdeki kısımlardan oluştuğu görülür. Yapısında kemik zarı, sert kemik dokular, süngersi kemik doku, kemik kıkırdağı, sarı ilik ve kırmızı ilik bulunur.Kemik zarı (periost) : Kemiğin dışında bulunur. Kemiğin beslenmesini, büyümesini, (kalınlaşmasını) ve onarılmasını sağlar.Kemik kıkırdağı : Kemiğin uç kısmında bulunur. Kemiğin boyuna uzaması ve eklemlerin oluşmasını sağlar.Sert kemik dokusu : Mineral oranı fazla olan sıkı dizilimli kısımdır. Kemiğe direnç ve şekil kazandırır.Süngersi kemik dokusu : Kemik içerisinde oyuk şeklinde boşluklar oluşturur.Sarı ilik : Yağ depolanmasında etkili olur.Kırmızı ilik : Alyuvar, akyuvar ve kan pulcuklarının üretilmesini sağlar.2. Eklemlerİskeleti oluşturan kemiklerin birbirine bağlanmasını sağlayan yapılara eklem denir. Kemiklerin hareket yeteneğine göre 3 çeşidi bulunur.a. Oynamaz eklemler : Bağladığı kemiklerin hareket etme yeteneği yoktur. kemikleri tamamen birleştirmiştir, Kafatası ve kalçada bulunur.b. Yarı oynar eklemler : Kemiklerin kısıtlı ve dar açıda hareket etmesini sağlar. Omurgadaki eklemler gibi.c. Oynar eklemler : Kemiklerin farklı şekil ve açıda hareketine imkan sağlar. Kol ve bacaklardaki eklemler bu gruba girer.3. KaslarUzayıp kısalma şeklinde, şeklini değiştirebilen hücrelerden oluşurlar. Yapısında, kas dokunun hücreleri demet şeklinde bulunur. Kasların kasılıp gevşemesi sinirlerin uyarılarıyla gerçekleşir. Çalışmaları sırasında bol miktarda enerji harcarlar. İnsan vücudundaki kaslar;– Aktif hareketi sağlar.– Bazı iç organlara hareket yeteneği kazandırır.– Kalbin çalışmasını sağlar.– Konuşmanın gerçekleşmesini sağlar.– Yedek enerji depolanmasını sağlar.Kasların kasılması sırasında kısalma, şişme, sertleşme ve kalınlaşma gerçekleşir. Kol ve bacaklardaki kemiklerin çalışması sırasında ön ve arkada birbirine zıt çalışan kaslar bulunur. Bu zıt (açıcı ve bükücü) kasların kasılıp gevşemesiyle kol ve bacaklardaki bükülme ve gerilmeler gerçekleşebilir

Kalıcı Bağlantı Yorum Yapın

İNSANDA DUYU ORGANLARI

Mart 22, 2008 at 12:44 pm (BİYOLOJİ)

DUYU ORGANLARI
Canlıların yaşadığı doğada ışık, ısı, nem, yağış, basınç gibi çevre şartları zamanla değişir. Bu değişmeleri algılayarak yaşamını düzenleyen canlılar ortama uyum sağlarlar. Çevredeki değişmelerin canlılara ulaşmasına uyarı denir. Uyarıları alarak sinirlere aktaran organlara duyu organları denir. Vücuttaki duyu organları kendilerine yapılan ışık, basınç, ses, koku, tat gibi uyarıları alarak sinirleri etkiler. İnsan vücudunda 5 çeşit duyu organı kullanılır.A. GÖZCisimleri görmeyi sağlayan duyu organıdır. Cisimlerden gelen ışığı algılayarak beyne iletir. Böylece cisimlerin uzaklığı, şekli, rengi, büyüklüğü algılanır. Göz evinde bulunan gözün çevresinde koruyucu organlar bulunur. Kaşlar terin göze ulaşmasını önler, kirpikler tozların göze ulaşmasını önler, göz kapakları gözün dış kısmını temizler, göz yaşı gözün dış kısmını yıkar.Göz yuvarlağı ortadan kesildiğinde, üç tabakadan oluştuğu ve görme yapılarını taşıdığı görülür.1. Sert TabakaBağ dokudan oluşur ve beyazdır. Sık dizilimde hücrelerden oluşur. Göze yuvarlak şeklini ve direnç kazandırır. Böylece gözdeki iç ve dış basıncı dengeler. Gözün ön tarafındaki saydam tabakayı oluşturur.Saydam tabaka (kornea) : İnce ve esnek olup ışığın kırılarak göze girmesini sağlar. ince kenarlı mercek gibi davranır ve göze gelen ışığı göz bebeğinde toplar.2. Damar TabakaOrta tabakadır. Bol miktarda kan damarı taşır. göz yapılarının beslenmesini sağlar. Göz boşluğuna bakan yüzeyi siyah maddelerle kaplıdır. Böylece göz içinin karanlık odaya dönüşmesini sağlar. Karanlık oda göze giren ışığın yansımasını önler. Bu tabaka farklılaşarak iris, göz bebeği, mercek ve mercek kaslarını oluşturur.İris : Düz kaslardan oluşan renkli yapıdır. Göze siyah, kahverengi, yeşil, mavi gibi özel renkleri kazandırır. Işık miktarına göre kasılır. Göze girecek ışığı ayarlar.Göz bebeği : İrisin ortasındaki açıklıktır. Işığın merceğe ulaşmasını sağlar.Mercek : Canlı, esnek ve ince kenarlıdır. İncelip kalınlaşarak gözün uzak ve yakına uyumunu sağlar.Mercek kasları : Bakılan mesafelere göre merceğin şeklini değiştirir.3. Ağ Tabaka (Retina)En içte bulunan tabakadır. Ağ şeklinde göz içini astarlamıştır. Üzerinde ışığı alan duyu almaçları bulunur. Işığın kırılmaları sonucu oluşan görüntüyü alarak göz sinirine aktarır. Farklılaşmasıyla sarı benek ve kör nokta oluşur. Sarı benek : Görme düzleminin tam karşısında bulunur. Üzerinde yoğun olarak da duyu almacı taşır. Görüntünün en net olarak algılandığı yerdir.Kör nokta : Üzerinde almaç taşımadığı için görüntü alınmasında etkili değildir.Görme OlayıCisim ® Işık ışınları ® Kornea ® Göz bebeği ® Mercek ® Ağ tabaka ®Sarı benek ® Ters görüntü ® Almaç ® Sinirler ® Beyin ® DeğerlendirmeGöz KusurlarıGözün normal görüşünü etkileyen yapısal ve işlevsel bozukluklarına göz kusurları denir. Görüntünün bulanık ya da bazı renklerin alınamaması şeklinde etkili olur.Miyopluk : Göz yuvarlağının uzaması ve merceğin kırığının artmasıyla oluşabilir. Uzağın bulanık, yakının net görülmesini sağlar. Kalın kenarlı mercekle düzeltilir.Hipermetropluk : Göz yuvarlağının kısalması ve merceğin kırılıcığının azalmasıyla oluşabilir. Uzağın net, yakının bulanık görülmesini sağlar. İnce kenarlı mercekle düzeltilir.Astigmatlık : Işığı kıran kornea ve merceğin pürüzlenmesiyle oluşur. Yakının ve uzağın bulanık görülmesini sağlar. Silindirik mercekle düzeltilir.Presbitlik : Merceğin esnekliğini kaybetmesiyle oluşur. Uzağın net, yakının bulanık görülmesini sağlar. İnce kenarlı mercekle düzeltilir.Kataraktlık : Merceğin saydamlığını kaybetmesiyle oluşur. Cisimlerin eksik görülmesine neden olur. Ameliyatla düzeltilebilir.Şaşılık : Göz yuvarlağını hareket ettiren kasların bozulmasıyla oluşur. ameliyatla düzeltilebilir.Renk körlüğü : Kalıtsaldır. Nesilden nesile aktarılır. Kırmızı ve yeşil renkler algılanamaz. Tedaviside yoktur.B. KULAKSesleri algılayan işitme duyu organıdır. ses, maddelerin titreşmesi sonucu oluşur. Hava moleküllerinin üzerinde çevreye yayılır. Kulak, ses titreşmelerinin yönünü, derecesini ve özelliğini algılayarak sinirlere aktarır. Kulak dıştan içe doğru 3 farklı kısımdan oluşur.1. Dış kulakSes titreşmelerini alarak kulak zarına taşır. Kulak kepçesi ve kulak yolundan oluşur.Kulak kepçesi : Sesi toplar ve kulak yoluna verir. Kulak yolu : Havadaki toz ve mikropların kulak içine girmesini önler.2. Orta KulakSes titreşmelerini düzenleyerek oval pencere zarına aktarır. kulak zarı, kulak kemikleri ve östaki borusundan oluşur.Kulak zarı : İnce ve esnektir. Ses dalgaları etkisiyle titreşerek uyarıları çekiç kemiğine aktarır.Çekiç – örs – üzengi kemikleri : Çevresinde kaslar bulunan özel kemiklerdir. Ses titreşimlerinin derecesini ayarlar. Fazlaysa azaltır, azsa yükseltirler.Östaki borusu : İşitmeyle ilgisi yoktur. Orta kulağı ağız boşluğuna bağlar. Çok gürültülü ses ve basınçlarda kulak zarının iç ve dış kısmındaki hava basıncını dengeler.3. İç KulakUyarıların sinirlere aktarıldığı yerdir. salyangoz, dalız, oval pencere ve yarım daire kanallarından oluşur.Dalız : İçi sıvı dolu yoldur. Ses titreşimlerini sıvı dalgası şeklinde salyangoza iletir.Salyangoz : İki buçuk kez kıvrımlı olup, kıvrımların sonundaki almaç ve sinirler titreşimleri algılarlar. Son kısmında esnek zar ve duyu almaçlarının bulunduğu yere korti organı denir. Korti organı ses titreşimlerini alarak duyu sinirlerine aktarır.Yarım daire kanalları : İşitmeyle ilgisi yoktur. Birbirine dik olan 3 yarım kanaldan oluşur. Kanalları yardımıyla vücudun duruşunu beyinciğe bildirir. Böylece dengeye yardımcı olur.C. DİLYenilen besinlerin tadını algılar. Yapısında çizgili kaslar bulunur. İstemsiz ve istemli olarak çalışabilir. Üzerinde kabartılar şeklinde tat tomurcukları bulunur. Bu tomurcukların üzerinde çok sayıda duyu almacı ve sinir bulunur. Dil üzerinde 4 çeşit almaç bulunur. Bu almaçlar tatlı, tuzlu, ekşi ve acıyı algılar. Bu almaçlar dilin her tarafında bulunmakla beraber bazı kısımlarda yoğunlaşmıştır. Bu nedenle dilin ucu tatlıyı, arkası acıyı, ön yan tuzluyu ve arka yan kısımlar ekşiyi daha iyi algılar. Almaçların çalışabilmesi için tat moleküllerinin tükürükte erimesi gereklidir.D. BURUNKoku alma duyu organıdır. Nefesle alınan havadaki koku taneciklerini algılar. İçerisinde kıllar, mukus tabakası, kemik kıvrımlar ve kılcal damar tabakası bulunur.Burun alınan havanın temizlenmesini, ısıtılmasını, nemlendirilmesini ve kokusunun alınmasını sağlar.Uçucu olan koku maddeleri burun içindeki mukus sıvısında eriyerek almaç ve sinirleri uyarır. Buradaki almaçlar aşırı ve uzun süreli uyarımlardan dolayı koruyucu olarak yorulma özelliğine sahiptir.E. DERİVücut çevresini örten ince, esnek ve canlı bir dokudur. Hücreleri sık dizilimli olup çok farklı görevleri yapabilir. İki tabakadan oluşur.Üst deri : Derinin en dış kısmıdır. Dış ortamla etkileşim halindedir. İki kısımdan oluşur.Ölü kısım (Korun) : Protein tabakasından oluşur. Yabancı maddelerin vücuda girmesini önler.Canlı kısım (Malpigi) : Deriye özel renk kazandırır. Ölü tabakanın sürekli olarak yenilenmesini sağlar.Alt deri : Derinin beslenmesini, uyarıları almasını, kılların oluşmasını sağlayan kısımdır.

Kalıcı Bağlantı Yorum Yapın

İNSANDA SİNİR SİSTEMİ

Mart 22, 2008 at 12:43 pm (BİYOLOJİ)

SİNİR SİSTEMİ
Organların çalışmasını hızlı, etkili ve elektriksel yollarla düzenleyen yapılardan oluşur. Sinir sistemi sinir telleri yardımıyla tüm vücuttaki olayları denetler ve düzenler. Özelliğine göre 2 kısımdan oluşur.1. Merkezi Sinir SistemiSinir sisteminin yönetici ve denetleyici kısmıdır. Kafatası ve omurga içindeki sinirsel organlardan oluşur. a. Beyin : Kafatası içerisindeki en büyük sinirsel organdır. Yüzeyi girintili çıkıntılı olup iki yarım küreden oluşur. Beyinle kafatası arasında bulunan 3 katlı zar beyni sarsıntılardan ve darbelerden korur. Yapısında milyarlarca sinir hücresi ağ şeklinde bulunur. Beyin yardımıyla insan vücudunda; – Duyu organlarından gelen uyarılar değerlendirilir.– Problem ve olaylar düşünülür, çözülür.– Öğrenme faaliyeti ve hafıza olgusu sağlanır.– Acıkma, susama, uyku, uyanıklık düzenlenir.– Kan basıncı ve vücut sıcaklığı düzenlenir.– Hormonların salgılanma zamanı belirlenir.b. Beyincik : Yapısı beyne benzer ve küçüktür. İki yarım küreden oluşur. Kafatasının arka alt tarafında bulunur. Beyin, iç kulak ve iskelet kaslarıyla bağlantılıdır. Beyincik yardımıyla insan vücudunda;– Kol ve bacaklardaki kasların birbiriyle uyumlu çalışması sağlanır.– Kol ve bacaklardaki kasların çalışma derecesi düzenlenir.– Aktif hareketin dengeli olması sağlanır.c. Omurilik soğanı : Yüzeyi düz olup soğana benzer bir şekle sahiptir. Boynun üst kısmında bulunur. İstem dışı çalışan iç organları yönetir.Omurilik soğanı yardımıyla insan vücudunda;– Solunum sisteminin çalışması düzenlenir. – Dolaşım sisteminin çalışması düzenlenir. – Boşaltım sisteminin çalışması düzenlenir. – Sindirim sisteminin çalışması düzenlenir.d. Omurilik : Sırtdaki omurga içerisinde bulunur. Yüzeyi düz olup sinir kordonunundan oluşur. Kafatası organları ile vücut organları arasındaki bağlantıyı sağlar.Omurilik yardımıyla insan vücudunda;– Beyinle organlar arasında bilgi iletimi sağlanır.– Refkles davranışlarının oluşması düzenlenir.Refleks : Vücuda yapılan ani ve güçlü etkilere karşı vücudun aynı şekilde tepki göstermesidir. İstemsiz olarak yapılır. Vücudu koruyucu özelliğe sahiptir. Kazanılma şekline göre 2 çeşidi bulunur.Doğuştan kazanılan (kalıtsal) refleks : Genlerle ilgili olup nesilden nesile aktarılır. Her insanda aynı şekilde bulunur.– Doğan çocuğun emme hareketi – İğne batan parmağın çekilmesi– Gürültülü sesten ürkme– Göz bebeğinin büyüyüp küçülmesiSonradan kazanılan (şartlı) refleks : Doğumdan sonra deneyimlerle ve öğrenme sonucu kazanılır. Nesilden nesile aktarılmaz. – Limon görünce ağzının sulanması– Örgü örme, dans etme, yüzme davranışları– Bisiklet ve araba sürme davranışları2. Çevresel Sinir SistemiVücudu ağaç kökü şeklinde saran sinir liflerinden oluşur. Merkezi sinir sistemi ve vücut organları arasındaki sinirsel iletimi sağlar. Sinirlerin Yapı ve ÖzellikleriSinir dokusunu oluşturun hücrelere nöron denir. Milyarlarca nöron insan vücudunu ağ gibi sararak yönetimi sağlarlar. Nöronlar görevleri için aşırı farklılaşmış olup bölünme yetenekleri yoktur. Çalışmaları sırasında bol miktarda enerji harcarlar. Nöronların şekilleri benzer olup 3 kısımdan oluşurlar.Dendrit : Kısa ve çok sayıda olan uzantılardır. Çevreden aldıkları uyarıları aksona taşırlar. Akson : Uzun ve bir tanedir. Dendritten aldığı uyarıları hedefi olan organa doğru taşır.Gövde : Nöronun çekirdek ve organellerinin bulunduğu sitoplazma kısmıdır. Hücredeki hayatsal olayları gerçekleştirir.Miyelin kılıf : Bazı nöronlarda, aksonların çevresiyle yalıtımını sağlayarak uyartıların daha hızlı taşınmasını sağlar.Uyarı : Nöronları etkileyen çevresel değişmelerdir.Uyartı (İmpuls) : Uyarılar etkisiyle nöronlarda oluşan elektiriksel ve kimyasal değişmelerdir. İnsan vücudunda görev ve taşınan bilginin farklılığına göre 3 çeşit sinir hücresi kullanılır.Duyu nöronu : Uyarıları duyu organlarından merkezi sinir sistemine taşır. Motor nöron : Merkezi sinir sisteminden organlara doğru emir taşır.Ara nöron : Merkezi sinir sistemini oluşturur.Uyarı ve emirler sinirler üzerinde uyartılar şeklinde taşınırlar. Taşınma hızları sabit olup oluşma miktarları değişebilir. Uyartılar nöronlar üzerinde iyonlar yardımıyla elektriksel; Nöronlar arasında hormonlar yardımıyla kimyasal olarak taşınır. Nöronlar birbirine bağlandığı bölgelere sinaps denir. Sinapslar bir nöronun aksonuyla diğerinin dendriti arasında kurulur. Uyartılar sinapslar üzerinde salgılanan özel hormonlarla taşınır. Böylece uyartının hangi yolu takip ederek hangi organa ulaşacağı belirlenir.B. HORMON SİSTEMİOrganların çalışmalarını yavaş, zayıf ve uzun süreli olarak etkileyen sistemdir. Organların çalışmasını ürettiği hormonlar yardımıyla düzenler. Üzerinde özel mesaj taşıyan protein ve yağ yapılı maddelere hormon denir. Hormonlar özel salgı bezlerinde üretilirler. İhtiyaç anında belli miktarda salgılanıp kanla tüm vücuda yayılırlar. Hormonlar belirli orgaların çalışmasını bir süre etkiler. Hormonların az ya da aşırı miktarda salgılanması hastalık oluşmasına etkide bulunur. Her bir hormonun yapı ve etkisi birbirinden farklıdır. İnsanda hormon üreten organlar ve görevleri birbirinden farklıdır.1. Hipofiz BeziBeynin alt kısmında bulunan küçük bir bezdir. Sinir sistemi ile hormonal sistem arasındaki bağlantıyı sağlar. Çok çeşitli hormonları salgılar ve vücudu yönetir. Hipofiz bezi yardımıyla insan vücudunda; – Diğer salgı bezlerinin çalışması yönetilir.– Yaşa uygun büyüme ve gelişme sağlanır.– Vücutta tutulacak su miktarı belirlenir.– Damarlardaki kan basıncının kontrolü sağlanır.– Doğum öncesi süt bezlerinin gelişmesi sağlanır.– Sperm ve yumurta üretiminin düzenlenmesi sağlanır.2. Epifiz BeziBeyin yarım kürelerinin arasında bulunur. Çalışması ışık miktarından etkilenir. Epifiz bezi yardımıyla canlılarda;– Ergenlik dönemine kadar eşeysel gelişme önlenir.– Günlük uyku, uyanıklık peryodu düzenlenir.– Hayvanların mevsimsel üreme davranışları düzenlenir.3. Tiroit BeziGırtlağın sağında ve solunda bulunur. İki parçalı olup iki çeşit hormon salgılar. Tiroit bezi yardımıyla insan vücudunda;Tiroksin hormonu salgılanır. Bu hormon hücrelerdeki enerji üretim hızını etkiler. Besin ve oksijen kullanımını artırır.Kalsitonin hormonu salgılanır. Bu hormon kandaki kalsiyum ve fosfat miktarını düzenler. Kemiklerin sertleşmesini sağlar.4. Böbrek Üstü BeziVücudun arka tarafında bel hizasında bir çift olarak bulunur. Böbreğin üzerinde bağımsız olarak çalışır. İki çeşit hormon salgılar. Böbrek üstü bezi yardımıyla insan vücudunda;Adrenalin hormonu salgılanır. Bu hormon korku, çoşku, heyecan, öfke anlarında metabolizmanın hızlanmasını sağlar.Aldosteron hormonu salgılanır. Bu hormon kandaki mineral oranını ayarlar. Fazlasının idrara geçmesini sağlar.5. Pankreas BeziHem hormon hem de sindirim enzimi üretebilen karma bir bezdir. Midenin hemen altında bulunur. İki çeşit hormon salgılar ve kan şekeri seviyesinin sabit değerde kalmasını sağlar. Pankreas yardımıyla insan vücudunda;Glukagon hormonu salgılanır. Bu hormon hücrelerde depolanmış glikojenin eritilerek kana geçmesini ve kan şekerinin artmasını sağlar.İnsülin hormonu salgılanır. Bu hormon kandaki şekerin hücrelere geçerek depolanmasını ve kan şekerinin azalmasını sağlar. 6. Eşey BezleriCinsiyetle ilgili olup erkeklerde testis, dişilerde yumurtalık şeklinde bulunur. Bazı eşey karakterlerinin oluşması ve üreme faaliyetinin yapılmasını sağlar. Eşey bezleri yardımıyla insan vücudunda;– Sperm ve yumurta hücrelerinin üretimi sağlanır.– Erkek ve dişilerde ilgili cinsiyet karakterlerinin oluşması sağlanır.

Kalıcı Bağlantı Yorum Yapın

DENETLEYİCİ ve DÜZENLEYİCİ SİSTEMLER

Mart 22, 2008 at 12:36 pm (BİYOLOJİ)

DENETLEYİCİ ve DÜZENLEYİCİ SİSTEMLERGelişmiş yapıda olan bitki ve hayvanların vücudunda, doku ve organ farklılaşması bulunur. Doku ve organların görevleri farklı farklı olup çalışmaları birbirine bağlıdır. Bu nedenle vücuttaki doku ve organların çalışmasının birbiriyle uyumlu olmasını sağlayan yapılara denetleyici ve düzenleyici sistemler denir. Denetleyici ve düzenleyici sistemler çalışma, şekil ve hızına göre 2 çeşittir.

Kalıcı Bağlantı Yorum Yapın

KONU: KUDUZ, MENEJİT, PARKİNSON, GUATR, AIDS VE SARA HASTALIKLARI

Mart 21, 2008 at 7:28 pm (BİYOLOJİ)

KONU: KUDUZ, MENEJİT, PARKİNSON, GUATR, AIDS VE SARA HASTALIKLARI

KUDUZ

* Merkezi sinir sistemini ağır şekilde etkisi altında tutan, insanlara, hayvanlardan geçen bir hastalıktır. Günümüzde bile ölümlere sebep olmaktadır. Etkeni, “Rhabdovirus” lar grubundan olan bir RNA’ lı virüstür. Bu virüs, kuduz hayvanların salyasında bulunur ve genellikle ısırılma suretiyle bulaşır. Virüs, diğer memeli hayvanlara vampir yarasadan geçmiştir.
* Hastalığın kuluçka süresi, 8 yıldan 2 yıla kadar değişebilir. Fakat ortalama 40 gündür. Bu esnada, kuduz aşısı veya anti serumu yapılırsa, hastalık belirti vermeden önlenebilir. Klinik belirtiler ortaya çıktıktan sonra aşıdan fayda beklenemez.

HASTALIĞIN GELİŞİMİ VE SEBEBİ:
* İlk olay, virüsün deriden veya mukozlardan vücuda girmesidir. Burada çoğalır ve sinir uçlarından içeri girip, sinir yolunu takip ederek merkezi sinir sistemine ulaşır. Fakat hastalığın yayılmasında bunun pek bir önemi yoktur.
Beyinde hemen sadece gri cevherde çoğalan virüs yeniden otonom sinirler yolu
ile tükürük bezleri,böbrek,böbrek üstü bezi,akciğer,karaciğer,deri ve kalp gibi
organlara ulaşır. Virüsün tükürük bezine ulaşması hastalığın salya ile bulaşmasına
neden olur.

HASTALIĞIN BELİRTİLERİ:
* Kuduz bir hayvan tarafından ısırılıp tedavi edilmeyen bir insanda ilk belirtiler kuluçka devri bittikten sonra bir ila dört gün sürebilir.
* Bu belirtiler; ateş, baş ağrısı, kaşıntı, halsizlik, bir takım ağrılar, kusma, öksürük, içine kapanma, korku, çeşitli yüz mimiklerinde değişme, hırçınlaşma…. gibi belirtilerdir.
* Daha sonra huzursuzluk, beş duyuya ait hayaller, kavgacılık, hava akımından, parlak ışıktan, sudan ve görmekten korkma gibi belirtiler gelişir.
* Sudan korkmanın sebebi; yutkunma kaslarının ağrı vermesidir.
* Salyasını yutamayan hastanın ağzı köpürür ve sonuçta felçten ölür.

HASTALIKTAN KORUNMA YOLLARI :
* Esas korunma; bulaştırmada en önemli rolü oynayan başı boş köpeklerin, ortadan kaldırılmasıdır.
* Ev hayvanları, kuduz virüsü ile karşılaşma riski yüksek olan veterinerler, mağaracılar ve hayvan bakıcıları, önceden aşılanmalıdır.
* Şüpheli ısırıklarda yara, bol su ve sabunla yıkanmalıdır.

HASTALIĞIN TEDAVİSİ :
Tedavinin üç ana prensibi vardır:
1. YARA TEDAVİSİ : Kuduz şüphesi olan hayvan tarafından ısırılan yer,
hemen ilk fırsatta bol su ve sabunla veya tentürdiyot gibi alkollü dezenfektenlerle
yıkanmalıdır. Ayrıca tetanoz aşısı olunmalı veya tetanoz için antibiyotikler alınmaya başlanmalıdır.
2. PASİF BAĞIŞIKLANMA : Kuduz antiserumları ile yapılır.
3. AKTİF BAĞIŞIKLAMA : Ölü kuduz virüsü aşıları ile yapılır.

MENENJ İT

* Beyin zarlarının iltihabıyla oluşan bir hastalıktır. Kafatası zedelenmeleri
veya orta kulak hastalığı sonucu beyin iltihaplanabilir. Kanla gelen mikroplarda özel-likle küçük çocuklarda menenjit yapabilir.
* Menenjite mikroorganizmalar yol açmaktadır. En sık rastlanan mikrop menen-
gokok ismi verilen kahve tanesini andıran bir çift mikroptur.

HASTALIĞIN GELİŞİMİ VE SEBEBİ:
* İnsanların çoğunda menengokoklar sadece boğazda bulunur. Fakat kişinin
rutubet ve soğuğa veya fazla miktarda mikrop istilasına maruz kalması sonucu bu
mikroplar kan dolaşımına geçerler.

HASTALIĞIN BELİRTİLERİ:
* Kuluçka devri 1 – 5 gündür ve belirtileri ani başlar.
* Ateş yükselir, çocuklar havale geçirebilir, deri döküntüsü görülebilir.
* Çok şiddetli baş ağrısı, fışkırır tarzda kusma vardır, hasta ışığa bakamaz
genellikle bacaklarını ve omurgasını gergin tutarak bir yanına yatar.
* Ense sertliği vardır ve hasta boynunu öne eğemez.
* Sırt üstü yatan hastanın bir bacağı karnının üstüne gelecek şekilde bükül-
dükten sonra bacağı dizden açmaya çalışmasıyla çok şiddetli ağrı hisseder. * Hastanın komaya girmesi durumun kötüye gitmesine işarettir. * Kesin teşhis hastanın belinden su alınıp mikroskopta incelemek ve biyokim-
yasal araştırmalar yapmakla konulur.

HASTALIĞIN TEDAVİSİ:
* Belden alınan sıvıdaki mikroplara uygun olan antibiyotik tespit edilinceye
kadar yüksek dozda penisilin ile tedaviye başlanır.
* Daha sonra uygun olan antibiyotik ile tedaviye devam edilir.
* Bu tedavi hastahanede yapılmalıdır.
* Tedavinin yapılmaması, geciktirilmesi veya yanlış olarak uygulanması
neticesinde şayet hasta ölmez ise istenmeyen bazı sakatlıklar kalır.(Körlük,sağırlık
ve zeka geriliği gibi…)
PARKİ NSON

* Beynin alt kısımlarındaki gri cevher çekirdeklerinin bozukluğuna bağlı bir
sinir sistemi hastalığıdır. Genellikle orta yaş hastalığıdır. Adını, “Titremeli Felç” ola-
rak niteleyen James Parkinson’ dan almıştır.
* Binde bir sıklıkla görülen, müzmin, ilerleyici, tedavisiz iyileşmeyen bir has-
talıktır.

HASTALIĞIN SEBEBİ :
* Temel bozukluk, koordineli hareketleri düzenleyen beyin bölümlerindedir.
* Bu bozukluğu yapan sebep tam bilinmiyorsa; “ Hiyopotil Parkinson ”, se-
bebin belli olduğu durumlarda ise; “ Parkinsonien Sendramlar ” adı verilir.
Bunlar :
1. Geçirilmiş beyin enfeksiyonları,
2. Bazı ilaçlar,
3. Ailevi sebepler,
4. Travma,
5. Zehirlenmeler,
6. Tümörler,
7. Kandaki kırmızı hücrelerin aşırı çoğalması…. gibi durumlardır.

HASTALIĞIN GELİŞİMİ VE BELİRTİLERİ :
* Hastalığın temel belirtileri, titreme, sertlik ve hareketlerin yavaşlamasıdır.
* Titreme ilk ortaya çıkanı olup, başlangıçta tek eldedir. Daha sonra aynı ta-
rafın bacağına veya karşı ele geçebilir. Sıklıkla, hastalıktan vücudun bir yarısı baskın
olarak etkilenir.
* Titreme dinlenirken olup, uyurken kaybolur. Sinirlilik veya yorgunluk, titre-meyi arttırabilir.
* Sertlik veya katılık, boyun kaslarında başlar ve başın gövdeden önde tutulmasına sebep olur.
* Hasta hantallaşır, saatlerce oturur. Hızlı ve küçük adımlarla sendeleyerek yürür.
Monoton bir konuşması vardır.
* Yüzdeki mimik ve jestler silinir, yüz anlamsız bir hal alır.
* Hastada bunama görülür.
* Hastada dakikalarca hatta saatlerce göz kayması meydana gelir ve çok rahat-sızlık verir.

HASTALIĞIN TEDAVİSİ :
Tedavi üç grupta planlanabilir:
1. Hastayı, faydalı aktiviteler ve zihni faaliyetlerle, içe kapanık ve cemiyetten ayrı ol-
maktan korumaktır.
2. Bu tedavi cerrahi olup, hastanın ızdırabını azaltmak için kullanılır. Hasta bölgenin
elektrik veya alkolle tahribinden ibarettir. Cerrahi tedavilerde titreme düzelir fakat kasılmalarda gözle görülür bir değişiklik olmaz.
3. Bugün Parkinson’ un esas tedavisi olarak ele alınan, ilaç tedavisidir.

GUATR

* Genel olarak tiroit bezinin, iltihabı olmayan, normal fonksiyonlu ve habis olmayan büyümeleri kastedilmektedir.
* Bu tarif yurdumuzda, “ Basit Guatr ” olarak nitelendirilmektedir. Fakat bunun böyle nitelendirilmesi pek te doğru değildir. Çünki bu isim, hekimleri ya-
nıltabilmektedir. Böyle küçümsenen bu hastalık, ilaçla tedavi edilmesi mümkün iken, cerrahi müdahalelerle tedavi edilmek zorunda bırakılmaktadır. Böyle olunca da, zehirli guatr’a ( hipertiroid ) dönüşebilmektedir.
* Guatr bir bölge halkında yaygın olarak bulunursa ; Endemik, tek tük olursa
sparadik guatr’ dan bahsedilir. Bunun en güzel örneği; Kastamonu çevresidir.

HASTALIĞIN GELİŞİMİ VE SEBEBİ :
* Tiroit bezinde, tiroit hormonunun yapımı çeşitli sebeplere bağlı olarak azalırsa, beyinde yer alan hipofiz bezinin tirioidi artar ve bu hormon tirioit bezini büyüterek neticede guatr’ ı meydana getirir.
* Guatr’ ın meydana gelmesinde en önemli sebep, iyot yetersizliğidir.
* En çok denizde uzak ve dağlık yerlerde olacağı gibi, genetik olarak ta bu hastalığa rastlamak mümkündür.
* Yurdumuzda 4 milyon kadar endemik guatr hastası vardır. Endemik guatr iki şekilde görülür; diffüz (yaygın) ve nodüler ( yumrulu ) guatr. Nodüler guatr ol-
dukça mühimdir. Çünki bunların kanser olma ihtimalleri, zehirli guatr haline dönüşme gibi tehlikeleri vardır.

HASTALIĞIN BELİRTİLERİ :
* Boynun genişlemesi veya boyunda bir kitlenin hissedilmesi.
* Yutkunmada ve nefes almada zorluk çekilmesi, ses kısıklığı.
* Nadir olarak kanama, başlıca belirtileri arasındadır.

HASTALIĞIN TEDAVİSİ :
1. Diffüz guatr : Hastaya ağız yoluyla belirli dozlarda tirioit hormonu verilerek, tirioit bezinin büyümesine sebep olan durumu gidermek amaçlanır. İlaç tedavisinin
cevap vermediği durumlarda ameliyat gereklidir.
2. Nodüler guatr : Hem tehlike potansiyellerinin yüksek oluşu hem de ilaç tedavisine pek iyi cevap vermediklerinden, bunların tedavisi esas itibariyle cerrahidir.

AIDS

HASTALIĞIN OLUŞU VE SEBEBİ :
* Başlangıçta çağımızın vebası olarak bilinen bu hastalık, önce homoseksüel ve uyuşturucu kullananlarda görülmüş, daha sonra kan nakli yapılan 68 yaşındaki bir kadında görülmesiyle AIDS’ in herkeste olabileceği ortaya çıkmıştır.
* Batı ülkelerinde önemli bir sağlık sorunu olan ve hızla yayılan bu hastalık, yurdumuzda da tehlikeli boyutlara doğru yavaş yavaş tırmanmaktadır.
Hastalıktan korunma önlemlerinin alınması ve hastalık ile mücadele edilmesi önemli sağlık politikalarımızdan birisidir.

HASTALIĞIN SEBEBİ :
* “Kazanılmış Bağışıklık Yetersizliği Hastalığı” anlamına gelen kelime-lerinin baş harflerinden oluşan HIV virüsünün bulaşmasıyla meydana gelir.
Afrika’da bu virüsü taşıyan bir maymun türünden dünyaya yayıldığı bilinmektedir.

HASTALIĞIN BELİRTİLERİ :
· Nedeni bilinmeyen ateş, gece terlemeleri.
· Kısa sürede kilo kaybı, kuvvetsizlik, halsizlik.
· Kuru ve devamlı öksürük.
· Özellikle ağızdaki mantar enfeksiyonu.
· Deri döküntüleri, morumsu veya renksiz lekeler.
· Bağırsak bozuklukları.
· Menenjit.
· Düşünmede durgunluğun olması….. AIDS’ in başlıca belirtileridir.

HASTALIĞIN BULAŞMA YOLLARI :
· Cinsel ilişki ile.
· Aids’ bir kanın, başka bir hastaya nakledilmesiyle.
· Berber makasları, ustura, tırnak makası, saç fırçasıyla.
· Uyuşturucu kullananların aynı enjektörü kullanmaları ile.
Özetle AIDS, kan ve cinsel ilişki ile bulaşan bir hastalıktır. Şu ana kadar
Aids’ in, öksürük, öpücük, yemek kapları, el sıkışma ve giysilerle bulaştığı tespit edilememiştir.

HASTALIKTAN KORUNMA YOLLARI :
· Yabancılarla cinsel ilişkiye girmemek.
· Kan almada veya vermede kan testini yaptırmak.
· Yurt dışından yeni gelmiş ve uzun süre geldikleri ülkelerde kalmış olanları,
Aids taramasından geçirmek.
· Fuhuş yuvalarını kapatmak, gizli olanları da takibe almak.
· Kullanılan enjektörleri mutlaka bir kez kullanıp atmak ( disposıbıl ).
· Halka tek eşliliğin faydaları anlatılmalı.
· Uyuşturucu maddelerle ilgili, gençlere dini ve tıbbi eğitimler verilmelidir.

HASTALIĞIN TEDAVİSİ :
Tedavisi henüz bulunamayan fakat insanların halen pek ciddiye almadıkları bu hastalığın sonu ÖLÜMDÜR.

SARA

* Genellikle şuur kaybı ile birlikte olan ve nöbetlerle giden bir sinir sistemi hastalığıdır. Bir sara nöbeti, beyin fonksiyonunda kısa süreli bir bozukluk olarak tarif edilebilir.

HASTALIĞIN SEBEBİ :
* Sara’ nın bir kısmının sebebi bilinmez. Bunlar bilhassa çocuklukta başlar. Bi-
linen sebeplerinden bazıları; Kafa yaralanmaları, beyin tümörleri, beyin damar hasta-
lıkları, kan şekeri azlığı, kanda üre artışı, kalp sektesi, bazı ilaçlar ve alkol…dür.

HASTALIĞIN GELİŞİMİ VE BELİRTİLERİ :
· İlk safhada hasta kaşıntı, koku, mide ağrısı gibi hisler duyar.
· Hasta şuurunu kaybeder, ayakta ise düşer
· Hastanın bütün kasları aynı anda kasılır, sonra ise hem gevşer hem kasılır.
· Daha sonra hasta derin bir uykuya dalar.
· Çeşitli şuur kayıpları, hastalığın belirtileri arasındadır.

HASTALIĞIN TEDAVİSİ :
Tedavi; sosyal, psikolojik ve ilaçlarla yapılır.
· Çocuksa, okula devam etmelidir.
· Yetişkinler, ağır işlerde çalışmaktan kaçınmalıdır.
· Nöbeti teşvik eden faktörlere dikkat edilmelidir.
· Nöbet esnasında hastanın etrafında ateşli, sivri, keskin ve sert cisimlerin bulundurulmamasına özen gösterilmelidir.
Bunların dışında sara, ilaçlarla tedavi edilmeye çalışılmaktadır.

Kalıcı Bağlantı Yorum Yapın

DESTEK VE HAREKET SİSTEMİ

Mart 19, 2008 at 4:31 pm (BİYOLOJİ)

SİSTEMLER

Sistemler şu gruplardan oluşur

· DESTEK VE HAREKET SİSTEMİ
Destek ve hareket sistemi vücudumuzun hücre ve organ yığını olmasını engeller.Kemik,kıkırdak ve kas dokusu sayesinde hareketlerimiz gerçekleşir.Bu sistem içinde 3 gruba ayrılır:
A.İSKELET SİSTEMİ
Kemik dokusu ve bazı kıkırdaklar bağ dokusundan oluşur.Kemiğin yapısında proteinler,su ve mineraller bulunur.
Kemiklerde:
· Kemik zarı
· Sert kemik örgüsü
· Süngerimsi kemik örgüsü
· Kırmızı kemik iliği bulunur.
KEMİK ZARI
Kemiğin etrafını sarar ve kemiğin onarılmasını sağlar.
SERT KEMİK ÖRGÜ
Kemiğe sertlik ve dayanıklılık verir.
SÜNGERİMSİ KEMİK ÖRGÜ
Sert kemik örgünün altında bulunur.Boşluklu kemik parçalarından oluşmuştur.
KIRMIZI KEMİK İLİĞİ
Kan hücrelerini üretir.
EKLEM KIKIRDAĞI
Eklem bölgesindeki kemiklerin aşınmasını engeller.
>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>
KEMİK ÇEŞİTLERİ
A)UZUN KEMİKLER:Kol ve bacaklarda bulunur.(bacak ve kol)
B)KISA KEMİKLER:Eni boyuna yaklaşık olarak eşittir(el ve ayak)
C)YASSI KEMİKLER:Eni ve boyu fazla kalınlığı incedir(kafatası)
EKLEMLER
A)OYNAMAZ EKLEMLER:Hiçbir zaman yerlerinden oynamazlar.
B)YARI OYNAR EKLEMLER:Çok az hareket ederler.
C)OYNAR EKLEMLER:Yerlerinden çok hareket ederler.
B.KAS SİSTEMİ
A)DÜZ KAS:İstemsiz hareket ederler.Çabuk yorulmazlar.
B)KALP KASI:Çalışmasıyla düz yapısıyla çizgili kasa benzer.C)ÇİZGİLİ KAS:İstemli çalışırlar.Çabuk yorulurlar.Yapılarında bantlaşma görülür

Kalıcı Bağlantı Yorum Yapın

GENETİK ŞİFRE & PROTEİN SENTEZİ

Mart 19, 2008 at 4:08 pm (BİYOLOJİ)

D. GENETİK ŞİFRE & PROTEİN SENTEZİ

1.Genetik Şifrenin Çeşitliliği
DNA üzerinde, nükleotidlerin diziliş sırasının genetik şifreyi oluşturduğu belirtilmişti. Hücrenin yönetimi esnasında gerçekleşen bütün olaylarda, DNA üzerindeki bu şifreler kullanılır. Bu şifreler sayesinde sitoplazmaya bilgi aktarılır. Olaylar da bu bilgilere göre düzenlenir. DNA zincirleri üzerinde arka arkaya dizilmiş her üç nükleotid bir anlam ifade eder ve bir iş yaptırır.

D. GENETİK ŞİFRE & PROTEİN SENTEZİ

1.Genetik Şifrenin Çeşitliliği
DNA üzerinde, nükleotidlerin diziliş sırasının genetik şifreyi oluşturduğu belirtilmişti. Hücrenin yönetimi esnasında gerçekleşen bütün olaylarda, DNA üzerindeki bu şifreler kullanılır. Bu şifreler sayesinde sitoplazmaya bilgi aktarılır. Olaylar da bu bilgilere göre düzenlenir. DNA zincirleri üzerinde arka arkaya dizilmiş her üç nükleotid bir anlam ifade eder ve bir iş yaptırır.

Kalıcı Bağlantı Yorum Yapın

ÜREME ORGANLARI ( ÜREME SİSTEMİ )

Mart 17, 2008 at 9:37 pm (BİYOLOJİ)

ÜREME ORGANLARI ( ÜREME SİSTEMİ )

Eşeyli üreme yapan vanlıların çoğu erkek ve dişi olmak üzere iki farklı cinsiyete sahiptir.Bu cinslerin herbiri eşeyli üremeyi gerçekleştirmek üzere gamet denilen özel üreme hücreleri vardır.Erkek üreme hücresi (sperm) dişi üreme hücresiyle (yumurta veya oosfer) birleşerek (döllenerek) zigot denilen döllenmiş yumurtayı oluşturur. Zigotun oltşmasıyla da eşeyli üreme yapılmış olur. Oluşan yeni döllerle,soyun (neslin) devanlılığı sağlanarak, kalıtsal miras korunur.

Zigot ve zigottan oluşan vücüt hücreleri diploittir. (2n kromozomlu). Bu nedenle,zigotu oluşturacak sperm ve yumurtanın her birinin monoploit ( n kromozomlu )olması gerekir.İnsanın zigotu ile vücüt hücreleri 2n=46 kromozomludur.Diger canlılar gibi insanda da kromozom sayısı türe ait önemli özelliklerindedir. Bu özelligin korunması için,insan kametlerinin kromozom sayısını n=23 olması gerekir.

Monoploit kromozomlu spermle ve yumurtanın oluşturuldugu bezler gonadlardır.Özel olarak erkek konatı tetis (= erbezi ),dişi konada ovaryum (yumuttalık) denir. Belli olgunluga erişen insanların erbezleri ve yumurtalıklarında mayoz bölünme ile n kromozomlu gametler oluşturulur.

Gametlerin birleşmesiyle tekrar 2n kromozomlu zigot oluşturularak,kromozom sayısı korunmuş olur. Erkek ve kadınlarda üreme hücrelerinin oluşturuldugu bezler,geçtikleri yollar çiftleşmeyi ,döllenmeyi ve döllenen hücrelerin gelişmesini saglayan özel organlar yardımcı iç salgılar bulunur. Bunların tümüne üreme sistemi denir.

Erkek ve kadın vücüdunda yapı olarak en önemli fark,üreme sistemiyle,üreme sisteminin etkiledigi organlarda görülür. Bu farklılık nedeniyle dış ve iç üreme organları, erkek ve kadınlarda ayrı ayrı incelenir.

A. ERKEK ÜREME ORGANLARI :

TESTİSLER (ERBEZLERİ ) :Testisler,spermleri meydana getiren bir çift bezdir. Doğumdan önce karın boşluğunda bulunurlar. Doğum sırasında karnın alt tarafındaki testis torbalarına (skrotum) inerler. Böylece,spermlerin oluşmasına engel olan vücut sıcaklığından daha güşük bir sıcaklık ortamı sağlanmış olur.

Testisler, erkek çocuğun buluğ çağının (12-15 yaşları arasında) başlamasıyla birlikte faaliyete geçerler. Bir yandan erkeklik hormonlarını üreten testisler, bir yandan da sperm üretmeye başlarlar. Sperm üretimi , testisler içindaki (sper üretme kanallarında) yapılır.

Kanallardaki sperm ana hücreleri (diploit) mayoz bölünme ile spermleri (monoploit) oluştururlar. Spermler,sperm üretme kanallarından epididimis denilen kanala gelirler. Burada olgunlaşıp bir süre kaldıktan sonra sperm iletme kanalına geçerler. Sperm üretme kanalları (semifer tüpler) arasında, eşey hormanlarını salgılayan özel hücreler vardır.

Testislerde mayoz bölünme ile (spermatogenez) oluşan milyonlarca spermin her biri, baş, boyun, gövde ve kamçı olmak üzere dört kısımdan oluşur. Baş kısmında babanın genlerini taşıyan çekirdek ve dölleme yaparken yumurtanın zarını delecek salgı yapan akrozom bulunur. Boyunda, kamçı oluşumunu sağlayan sentrozom vardır. Gövde de, sperme enerji üreten mitokondriler yerleşmiştir. Kamçı, spermin meni sıvısı içinde yüzmesini saglar.

Sperm iletme kanalları, her bir testisten çıkıp, sonradan birleşen kanallardır. Testislerde oluşan spermler,epididimiste olgunlaştıktan sonra sperm kanallarına gelir. Sperm kanalların da bir sürü depolanan spermler, yardımcı bezleri salgılarıyla karıştıktan sonra sperm kanalının da baglı oldugu idrar kanalından penisle atılırlar.

Erkek üreme sisteminde yardımcı bezler,proztat bezi, semen (er suyu ) kesecikleri ve kovper bezleridir. Bu bezler ; spermlerin rahat hareketini saglamak üzere akıcı, kaygan besleyici ve dışarı atılmalarını kolaylaştıran sıvılar (meni sıvısı) salgılarlar. Penis (kamış),erkeklerin çiftleşme organıdır. Süngerimsi bir dokudan oluşur.

B. DİŞİ ÜREME ORGANLARI :

Dişi üreme organları ; yumurtalıklar yumurta kanalları, döl yatagı ve vaginadan oluşur.

Yumurtalıklar (ovaryumlar) :Yumurtalıklar erkekteki testislerin karşılığıdır.Yani, mayoz bölünme ( oogenez) yapılarak, yaklaşık, ayda, bir yumurta hücresi üreten ve dişilik hormonlarını salgılayan bezlerdır.

Yumırtalıklar karın boşlugunun iki alt yanına asılı bulunan bir çift bezdir. İçlerine folikül denilen binlerce kesim bulunur. Yumurta hücresini,folikül keseleri oluşturur. Üreme yeteneği de folüküllerde yumurta oluşmasıyla yani ergenlikle ( 12-13 yaşlarda ) başlar. yumurta yapma yeteneği kadınlarda 45-50 yaşları dolayında sona erer. Bu duruna menopoz denir.

Yumurta kanalları (fallopi tüpleri) : Yumurta kanalları, yumurtalıklara bakan serbest uçları huni gibi ve çevresi büsküllü kanallardır. Diğer uçları dar ve döl yatagına bağlıdır. Yumurtalıkta oluşan yumurtanın,yumurtalıktan alınarak döl yatagına iletilmesini sağlar. Döllenme yumurta kanalında olur.

Dölyatağı (uterus,rahim):Dölyatağı,yumurta kanalında döllenme yumurtanın yerleşip geliştiği karın boşluğunun altında, armut şeklinde bir organdır.üst kısmından yumurta kanallarına bağlıdır.Alt kısmın vagine yoluyla dışarıya açılır.Kalın,düz kaslardan yapılmıştır.İçinde bol kan damarı bulunur.Uterus iç duvarı mukus denilen sıvı salgılayan zarla kaplı ve sünger gibidir.Çeperlerindeki kaslar,hamilelik süresince genişleyerek dölyatagının büyümesini saglar.Doğum sırasında da ritmik kasılmalarla bebeğin dışarı atılmasında etkilidir.

Vağina(döl yolu):Vagina, uterusun alt ucundan dışarıya uzanan çiftleşme borusudur.Dogumda,bebeğin dölyatagından dışarı çıkması ve ay hali sırasındaki döllenmemiş yumurta ile bir miktar kanın atılması vagine ile olur.Vaginenin uzunluğu 8-10cm .kadardır. Esneyerek uzayıp genişleyebilir.

Kadınlarda ,buluğ çagından sonra başlayan 28-32günlük dönemler halinde tekrarlanan üreme devresine ‘menstruasyan devri’ (mestruasyon periyodu)denir.menstruasyon devri,dört evreden incelenir:

1.Folikül Evresi:Kadının ,her ay bir yumurtalığı faaliyete diğeri , dinlenme halindedir.Faaliyet halindeki yumurtalığı foliküllerinde,dişi eşiye ana hücrelerinden , olgunlaşmamış yumurtalar oluşur bunlardan birisi (nadiren birkaçı)olgunlaşarak yumurtaya dönüşür. Bu olay 10-14 günde olur.Bu arada polikullar östrongen hormonu salgılayan ,döl yatagının (rahmin)gelişip ,süngersi bir yapı kazanmasını sağlar.

2.Ovulasyon Evresi :İçinde yumurta olgunlaşmış olan folikülün yırtılarak, Yumurtanın dışarı bırakılmasına ovulasyon ( yumurta bırakımı), ovulasyonun gerçekleştigi evrede ovulasyon evresi denir. Ovulasyon, menstruasyon devrinin tam ortasındaki günde olur. Ovulasyonla bırkılan yumurta, yumurta kanalına geçerek ilerler. Bundan sonraki birkaçgün içinde döllenebilir.

3.Korpuz-luteum (sarı cısım evresi): Yırtılan foleküller degişerek sarı renkli bir yapıya dönüşür. Buna korpuz lüteum, Bu degişimin olduğu evreyede kopuz-luteum evresi denir.10-14 gün sürer. Bu evrede tekrar yumurta oluşmaz.

korpuz-luteum, propgesteron hormonu salgılamaya başlar. Az miktarda öztrogen salgılar. Bu hormonlar sayesinde döl yatagı gelişmeye devam eder. Yumurta, yumurta kanalında döllenirse oluşan zigot döl yatagına yerleşerek hamilelik başlamış olur. Bu evrede doguma kadar sürer.

4.Menseteruasyon evresi : Yumurta,yumurta kanalındayken döllenmezse korpuz luteon bozulur ve prokezteron azalır. Prokezteron azalınca,döl yatagının iç kısmı parçalanır. Böylece dçllenmemiş yumurta, parçalanmış dokular, bir miktar kanla birlikte vaginadan atılır. 3-5 gün kadar süren bu olaya menstruasyon (=ay hali,regl hali veya aybaşı kanaması ) denir.

, Menstruasyondan sonra yeniden folekül evresi başlayarak,aynı olaylar tekrarlanır. Hamile bayanlarda da dogumdan sonrada yeniden başlar.

Kalıcı Bağlantı Yorum Yapın

« Previous page · Next page »